10 Ağustos 2011 Çarşamba

Umut Ve Ben



Yanıma umudumu aldım ve yola çıktım. Sadece o var yanımda. Çok insan tanıdım, ama
kimseye umut vermedim. Öylece baş başa kalıp düşüncelere dalıyoruz. Yalnızlığın tadını
çıkarıyoruz bu aralar. Umut ve ben hayaller kuruyoruz. Hayat ne kadar da toz pembe
görünüyor. İnsan istedikten sonra güneşin ışığından, denizin mavisinden, çiçeklerin
kokusundan zevk alabilir. Her şey aslında ne kadar güzel. Önemli olan bu güzellikleri
görebilmek. Ben pembe gözlüklerimi ruhumda taşıyorum. Hiç bir şey beni uzun vadeli
karamsarlığa itemez. Genelde pozitif düşünüyorum. Zaman zaman bütün terslikler beni bulsada doğru yolu bulmayı başarıyorum. Neye ve nereye elimi atsam soluyor. Böyle durumlarda beklemek gerekiyor. İçindeki ses doğru zaman geldiğinde neşeli bir makamda şarkılar söylüyor. İnsanın içini şenlendiriyor. Ve o zaman biliyorum ki mola yerinden ayrılıp umut’la yola çıkma vakti gelmiştir. ;)

26 Temmuz 2011 Salı

Sadem...

yaktığın sönmedi hâlâ 
kimseyi sevemiyorum
beni sana kattığın belli değil mi
sebebi bilemiyorum
aklımda bir tek sen varsın
ben senden istediğimi kimseye diyemiyorum 

yormadan sormadan seveceğim seni sadem
gönlüme sarmadan ya buna var mı müsaaden
hiç durmadan yorulmadan
seni bekleyeceğim zaten
evime düşen bir kaç saç telin olmadan
buna var mı müsaaden 

yüzümde çizgilerin var
saçımda bembeyaz tenin
hâlâ yapayalnız yattığım farkedilir mi


 Söz ve Müzik: Soner Sarıkabadayı 







http://www.youtube.com/watch?v=-Dom87bdChM


belki bu şarkı beni şu an en güzel anlatandır... sadece sevdiğini anlatan kısım uymuyor..
seni hâlâ seviyor muyum? hayır sevmiyorum, ama sana olan kiğnim her gün biraz daha büyüyor. ve biliyorum; bu hiç bitmeyecek. 

2 Mayıs 2011 Pazartesi

İstanbul'a döndüm. . . .

Amma zaman olmuş yazmayalı. Ama bende kendime göre haklıyım tabi. Vakit bulamadım, kendimle çok meşgul oldum. Artık döndüm bloguma... :)))




Bundan sonra İstanbul'dayım . .

5 Şubat 2011 Cumartesi

HAYATIM DİZİ


Artık dizilere boğulmuş bir toplum içinde yaşıyoruz. Nereye gitsem dizi konuşuluyor. Ben izlemiyor muyum? Tabii ki izliyorum… Öyle bir geçer zaman ki, Fatmagül’ün suçu ne, küçük sırlar, muhteşem yüzyıl, şüphe… Bunlar sürekli izlediklerim. Bir de arada bir takıldıklarım var, can sıkıntısından…
Kötü kadın Carolin, Ali’yi Cemile’den çalan, bebiş Osman’a tokat atan, Ali’yi aldatan, herkesi birbirine düşüren… Ama bir türlü başına kayalık düşmeyen :P


Kurban Fatmagül, kaç kişinin tecavüzüne uğrayan, Mustafa tarafından terk edilen, susmayıp beynini yiyen Mukaddes, ona aşık olan Kerem, tabi saftoloz Rahmi, tam nikah masasına oturan Meltem’i arayıp hayallerini yıkan (daha önce aklın nerdeydi kızım ya??)


Politik davranmaya çalışan, ama yüzüne gözüne bulaştıran İpek, annesinin katilini arıyor, ama herkes şüpheli durumda. Herkes ona ipucu veriyor güya, ama asıl amaç çıkar. Bir öğretmen olarak İpek daha zeki olması gerekmez mi? Kim nereye çekerse, o oraya savruluyor… Bir tek o uçuk Meltem olduğu gibi davranıyor sanki..


Sümsük Su, bu kıza bir gıcık oluyorum, bir gıcık oluyorum inanılmaz. Carolin bir,  Su iki… İnsan illaki biriyle çıkması mı gerekiyor? Demir ona sırt çevirir çevirmez hemen Çet’e koşuyor. Aslında Demire aşık, onu biliyoruz zaten. Ama Demir de kız gibi davrandığı için bu ilişki asla olmayacak. Kaprisli ve inatçı davranıyor. Oğlum, insan sevdiği kıza sürekli öyle davranır mı ya? İşte böyle kaybedersin… :P Ama aslında isabet bile olmuş, o hatunla ömür geçmez.. mıy mıy mıyyyy

Kurnaz ve muhteşem Ayşegül, o ne öyle ya… Kız dıştan bakıldığında kötü, ama özünde merhametli ve sevgi dolu…. Onun o entrikaları beni çok mutlu ediyor valla.. Çet’e takık, Su ya düşman, Demir yeni yandaşı, Heves onun dalga konusu ve bu aralar kara liste ye düşmüş bulunuyor (ee, insan hiç arkadaşının hoşlandığı adamla birlikte olur mu?? Olmadı ama), Memo onu insana döndüren tek kişi, ona davranışı, ablalığı çok hoşuma gidiyor..

Pislik Hürrem… Yoksa Mahidevran mı? Yazacak bir şey bulamıyorum… İkisi de birbirinden beter…

Diziler ne kadar da hayatımızın içinde değil mi? Yazdıkça anladım, bende baya bir izliyormuşum...

24 Ocak 2011 Pazartesi

BEN SANA MECBURUM BİLEMEZSİN

Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.

Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur?
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun.

Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
İnsan bir akşamüstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu    
Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor
Eski zamanlardan bir cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun.

Belki haziran da mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
Kötü rüzgâr saçlarını götürüyor

Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır, başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin.
              


Nedenini bilmiyorum, ama aklımdan geçti ve paylaşmak istedim...

19 Ocak 2011 Çarşamba

ESKİ - YENİ BERELER ;)


Geçen yıl sıkıntıdan bir sürü bere örmüştüm. Bir kısmını arkadaşlarıma hediye ettim, bir kısmınıda kendime sakladım. Son bir kaç gündür arkadaşım la birlikte bu berelere yeni bir hava katmaya karar verdik. Evdeki pullar, boncuklar çıktı ve günün sonunda güzel ve şirin yeni görünümlü bereler elde etmiş olduk. Bunları da sizlerle paylaşmak istedim....













6 Ocak 2011 Perşembe

YALNIZLIK MAKAMI ÇALIYOR KALBİM



Yalnızlık makamı çalıyor kalbim. Kendi çalıp, kendi dinliyor. Duymuyor kimse onun sesini. Kırıldıkça daha da kısıldı sesi. Yakında ebediyen susacak diye çok korkuyorum. O susunca kafamdaki ses de susar mı acaba? Sürekli benimle konuşan ve hatta bas bas bağıran, mutsuzluğumu, yalnızlığımı görüp beynimde çınlatan. O sustuğunda neler olacak? Kukla mı olacağım acaba.? Düşüncesi olmayan, ipleri başkasının elinde olan. İstediği gibi oynatılan, sıkıldığında bir köşeye fırlatılan.
Kim olacağım ben?